Dünya genelinde 4,346 yürüyüş & 47,890 POI

Trujillo'de bir yürüyüş

Trujillo'nun Eski Şehir Turunda Bir Gezinti: Pizarro, Ana Meydan ve Sakin Manastırlar

LocoLoco
1.2 km
20 min
5

Açıklama

Hadi, rahat bir şekilde eski şehirde yürüyüşe çıkalım. Bu tur, seni soylu evlerden kilise koridorlarına götürecek. Gezine, doğrudan Francisco Pizarro'yla bağlantısı olan tarihi konut Casa de Pizarro'da başla — şehrin geçmişine ilk bakış için harika bir nokta. Sonra, muhteşem Rönesans cephesi ve zengin süslü içerisiyle Santa María la Mayor Kilisesi'ne ilerle. Burada mimari ve dini sanatın tadını çıkarabilirsin. Ardından, zarif Plateresco ve Rönesans tarzı detaylara sahip küçücük Santiago Kilisesi geliyor; buradaki tarihi sunaklar kısa bir mola vermek için ideal. Çok uzağında değil, Plaza yakınlarındaki Iglesia de San Martín bulunuyor; gotik ve rönesans izlerini taşıyan bu sessiz mücevher, görülmeye değer iç mekanlara sahip. Ana Meydan’da ilk dikkatini çeken, şehrin kalbinin ortasında popüler bir fotoğraf noktası olan Francisco Pizarro'nun atlı heykeli olacak. Meydanın çevresindeki revakların altında kahveni yudumlayabilir, meydandaki hareketliliği izleyip, çevredeki soylu evlere hayran kalabilirsin. Trujillo Kent Müzesi, arkeoloji, şehir tarihi ve geleneksel zanaatlara dair öz bilgiler sunuyor — bu da turuna anlayış katmak için ideal. Meydandaki Casa de las Cadenas ise cephesindeki dekoratif zincirleriyle tanınır ve sıradan soylu konutlarına güzel bir örnektir. Gezintin, zarif Rönesans sarayı olan Palacio Orellana-Pizarro'ya devam eder ve ardından Convento de la Concepción’da sona erer: Kilise ve avlusunda, Trujillo'nun geçmişinde sakin ve tarihi bir dinginlik bulacaksın, turunun hoş bir sonu için mükemmel bir durak.

Casa de Pizarro

Burası, 15. yüzyıldan kalma Casa de Pizarro'nun önündeyiz; Trujillo'nun ve Amerika kıtasının keşfiyle yakından bağlantılı tarihi bir yapı. Hiç bu kadar asırlık bir evde yaşamanın nasıl bir şey olduğunu düşündün mü? İşte tam burada, daha sonra Güney Amerika'daki büyük İnka İmparatorluğu'nu fetheden Francisco Pizarro'nun doğmuş olabileceği tahmin ediliyor. Gerçekten öyle mi, bilinmez ama bu bağlantı burayı çok özel kılıyor.

Bina, o dönemde İspanya'da çok popüler olan plateresk (gümüş işçiliğine benzeyen süslemeler) tarzının harika bir örneği. Dış cephelerde ince işçilikleri dikkatlice incelersen, sanki narin gümüş işlemeler gibi görünecek — işte bu yüzden 'plateresk' adı verilmiş. İçeride ise bir zaman yolculuğuna çıkıyorsun: Zemin katta 15. yüzyılda tipik bir İspanyol soylusuna ait evin nasıl göründüğünü hayal edebilirsin. Bu bölüm, dönemin İspanyol asilzadelerinin günlük yaşamına bir pencere açıyor.

Üst katta ise tarih daha da heyecanlı hale geliyor. Orada, Pizarro'nun keşiflerinden başlayarak İnka İmparatorluğu (Tahuantinsuyo) yaşamına kadar Amerika'nın fethiyle ilgili bir sergi var. Bugün bambaşka bir dünyaya adım atıp yeni bir kültürle tanışmanın nasıl olduğunu hiç merak ettin mi? Bu sergi sadece büyük olayları değil, aynı zamanda günlük hayatı ve karşılaşılan zorlukları da detaylı bir şekilde anlatıyor.

Özel bir ayrıntı olarak, avlu Amerika'dan getirilen bitkilerle donatılmış. Bu sadece süs için değil, aynı zamanda Pizarro ve çağdaşları aracılığıyla İspanya ile Yeni Dünya arasındaki bağı simgeliyor. Tarihi yaşatan küçük, yeşil bir köşe.

Eğer istersen, Casa de Pizarro'yu her gün ziyaret edebilirsin; 10:00-14:00 ve tekrar 16:00-19:30 saatleri arasında açık. Sadece 1,50 Avro karşılığında, Trujillo'yu ve dünyayı değiştiren heyecan verici bir dönemin içine adım atıyorsun. Kim düşünürdü ki bu duvarların ardında bu kadar çok tarih saklı!

Santa María la Mayor Kilisesi

Karşınızda, Trujillo'nun şehir siluetine yüzyıllardır şekil veren 13. yüzyıldan kalma Santa María la Mayor Kilisesi bulunuyor. Bu kilisenin, eskiden bir Mağribi camisinin kalıntıları üzerine inşa edildiğini biliyor muydunuz? Bu, bu yerde tarih boyunca nasıl farklı dönemlerin buluştuğunu gösteriyor — Mağribi döneminden Hristiyan Reconquista'sına kadar.

Kilise, çoklu neflerden oluşan bir yapıya ve çokgen apsise sahip; tavan ise hayvan motifli kaburgalarla süslenmiş çapraz tonozlarla örtülü. Karışık mı geldi? Sadece tavanın ne kadar zarif ve detaylı işlendiğini, bu özel kaburgaların hem yapıyı güçlendirdiğini hem de göz alıcı bir desen oluşturduğunu hayal edin.

İçerideki gerçek şaheser, 1480 yılında Fernando Gallego tarafından yapılmış gotik yüksek altar. Bu, tüm Extremadura bölgesinin en güzellerinden biri olarak kabul edilir. Yakından baktığınızda, 500 yıldan fazla bir süre önce yaratılmış hassas detayları ve ustalıkla işlenmiş sanat eserini fark edeceksiniz.

"Torre-Julia" adı verilen çan kulesinin neden böyle anıldığını merak ediyor musunuz? 18. yüzyılda, şehirde yaşanan depremler sonrası yeniden inşa edilmiş. Bu kule, geç Romanesk mimari tarzının çarpıcı bir örneği ve buradayken hemen dikkatinizi çekecek.

Yüzyıllar boyunca kilise defalarca restore edilmiş ve genişletilmiş; bunun sonucu olarak Romanesk ve Gotik öğeler bir arada görülüyor. Burası sadece bir ibadet yeri değil, aynı zamanda Trujillo'nun değişen tarihine tanıklık eden bir yapı.

Size küçük bir meydan okuma: Bu kilisede Trujillo'nun en önemli soylu ailelerinin mezarlarının olduğunu hayal edebiliyor musunuz? Pizarro, Orellana ve Altamirano gibi isimler şehir tarihiyle sıkı sıkıya bağlı ve onların izlerini tam da burada görebilirsiniz.

Son olarak, kilisenin bulunduğu Santa María Meydanı'na bir göz atmanızı tavsiye ederim. Burada, tarih canlı bir şekilde hissediliyor ve mimari, kültür ile insanların yaşamı birbirine ne kadar güçlü bağlarla bağlı olduğunu anlarsınız. Bir an durup detayları inceleyin — burası, ilk bakışta anlaşılandan çok daha fazlasını saklıyor.

Santiago Kilisesi

Şu anda, 12. yüzyılın sonlarından beri Trujillo şehrine şekil veren Santiago Kilisesi'nin önündeyiz. Hiç, Endülüs dönemine ait bir kalenin kalıntıları üzerine inşa edilmiş bir yerde durmanın nasıl bir his olduğunu merak ettin mi? İşte bu kiliseyi özel kılan şey de bu — farklı dönemleri ve kültürleri tek bir yapı içinde bir araya getirmesi.

Bakın, bu yarım dairesel apsis, yapının orijinal Romanesk dönemine ait ve neredeyse 900 yıllık! Daha sonra, 15. ve 17. yüzyıllarda, kilise Gotik mimari unsurlarla yenilenip genişletilmiş. Romanesk ve Gotik mimarinin bu karışımı, bölgenin tarih boyunca geçirdiği değişimleri ve farklı kültürlerin etkisini anlatıyor.

İçeride, Nuestra Señora de la Coronada adlı Romanesk Madonna resmi gibi etkileyici sanat eserleri göreceksiniz. Bu resim sadece dini bir sembol değil, aynı zamanda buradaki halkın inancına olan derin bağlılığını yansıtan tarihî bir parça. Ayrıca, 14. yüzyıla ait Cristo de las Aguas figürü var — yüzyıllardır bu şehrin manevi geleneğinin bir parçası.

Biliyor muydunuz, Santiago Kilisesi, Reconquista'dan sonra şehir meclisinin önemli toplantı yeri olmuş? Bu da din ile siyasetin o dönemde ne kadar iç içe olduğunu gösteriyor. Kilise sadece ibadet mekanı değil, aynı zamanda toplumsal yaşamın merkezlerinden biriymiş.

Şimdi etrafa bakarsanız, yakınlarda Trujillo Kalesi’ni görebilirsiniz. Kilisenin, kalenin hemen yanı başında konumlanması stratejik bir seçim olmuş — hem koruma sağlıyor hem de gücün ve inancın görünür bir simgesi olarak duruyor.

Peki, bu kiliseyi sizin için özel kılan ne? Belki de tarih, mimari ve sanatın bu kadar yakın bir arada olmasıdır. Ya da, pek çok neslin yaşadığı bu yerde duruyor olmanın verdiği hissin kendisidir. Her ne olursa olsun, Santiago Kilisesi, keşfetmeye ve düşünmeye çağıran bir yer.

San Martín Kilisesi

Şimdi karşımızda, sadece dini bir yer olmanın ötesinde Trujillo'nun tarihini anlatan San Martín Kilisesi duruyor. Biliyor muydunuz, bu kiliseye dair ilk kayıtlar 1353 yılına kadar uzanıyor? O zamanlar burada belediye meclisi toplanır ve kasabanın sınırlarını belirlerdi. Bu bile kilise ile şehir yaşamının ne kadar iç içe olduğunu gösteriyor.

Karşınızda duran yapı 15. yüzyılda yapılmaya başlanmış ve 1564 yılında bazı önemli değişikliklerle tamamlanmış. İlginç olan şu ki; bu kilisenin mimarisi Gotik ve Rönesans stillerinin karışımı. Geniş taş nefini ve yıldız saçaklı tonozlarını görebilirsiniz; bunlar Gotik mimarinin tipik özellikleri. Aynı zamanda cephede ve kulelerde sade kapı ve saatli çokgen bir kule tepesi gibi açık Rönesans ögelerini fark edeceksiniz.

Kalkan ayakları arasındaki şapellerin dışa doğru belirgin biçimde taşmasının sebebi nedir diye merak ediyorsanız; bunun nedeni şapellerin üst kısımlarının dışarıdan görünür olması ve kilisenin dış görünümünü karakterize etmesidir. İşlevsellik ve estetiğin birleşimi sayesinde bu kilise, iki büyük mimari stilin geçişini temsil eden gerçek bir örnek oluşturuyor.

İçeri girdiğinizde sadece barok bir sunak değil, aynı zamanda 18. yüzyılda Antonio de Larrea y Galarza tarafından yapılmış bir org da sizi karşılayacak. Ayrıca Trujillo'nun etkili ailelerine ait Rönesans mezar taşları bulunuyor; sanki taş üzerine yazılmış bir tarih kitabı gibi.

Düşündünüz mü neden bu kilise aynı zamanda belediye meclisinin buluşma yeri olarak kullanılmış? Çünkü bu yapı sadece bir ibadet yeri değildi; Trujillo'da toplum hayatının ve gücün merkeziydi.

Şimdi etrafa bakarsanız, sağlam taş cephe yapısının basamaklar üzerinde durduğunu ve kuleleriyle şehir siluetini oluşturarak kilisenin hem yapısal hem de kültürel bir anıt olduğunu göreceksiniz. Mimari ve toplumun birlikte nasıl büyüyebileceğinin canlı bir kanıtı olan bir mekan burada karşınızda.

Francisco Pizarro'nun At Üstündeki Heykeli

İşte karşımızda, Trujillo'nun ana meydanının tam ortasında bulunan Francisco Pizarro'nun at üstündeki heykeli duruyor. Hiç, bir heykelin içinde bu kadar çok tarih barındırdığını düşündün mü? Bu anıt 1926 yılında açıldı ve Pizarro'yu at sırtında gösteriyor — bu da onun bir fatih ve maceracı olarak rolünü hemen anlatıyor.

Pizarro'nun Trujillo'da doğduğunu biliyor muydun? Tam da bu, Cáceres bölgesindeki şehirde hayatı başladı; ardından Peru'daki İnka İmparatorluğu'nu fethetmek üzere yola çıktı. Bu heykel sadece bir kişiyi değil, aynı zamanda Trujillo ile sıkı bağları olan bir dönemi simgeliyor.

Amerikalı heykeltıraş Charles Cary Rumsey bu eseri yarattı. Heykeli, Pizarro'nun gücünü ve kararlılığını yakalamakla kalmıyor, aynı zamanda hemen yakınında bulunan 16. yüzyıldan kalma San Carlos Dükleri Sarayı ile birlikte sanat, tarih ve mimarinin heyecan verici bir şekilde birleşmesini sağlıyor.

Burada bu anıtı görmek için daha önce kaç kişinin durduğunu, birbirlerine hangi hikayeleri anlattıklarını hayal et. Peki, sence bu heykelin bugün şehir için anlamı ne? Çoktan sadece bir anıttan daha fazlası oldu; Trujillo'nun kültürel mirasının sembolü ve dünyanın dört bir yanından gelen ziyaretçilerin buluşma noktasıdır.

Yakından bakarsan, birkaç restorasyon sırasında korunmuş ince detayları fark edebilirsin. Bu da geçmişin bu önemli tanıklarının korunmasının ne kadar kıymetli olduğunu gösteriyor. Öyleyse, bir an dur, etrafına bak ve burada canlanan tarih ile bugünün canlı Trujillo'su arasındaki bağı hisset.

Plaza Mayor

Burada, Rönesans'ın izlerini taşıyan ve tarih kokan Trujillo'nun Plaza Mayor meydanındayız. Hiç merak ettiniz mi, bu meydanı bu kadar özel yapan ne? Çok basit: Burası, şehrin kalbiymiş; ticaretin, siyasetin ve toplum hayatının bir arada buluştuğu yer - ve bu daha yüzlerce yıl öncesine dayanıyor.

Meydanın tam ortasında hemen göze çarpan biri var: Francisco Pizarro'nun at üzerindeki heykeli. Tanıyor musunuz? O, 16. yüzyılda Peru'yu fetheden en ünlü fatihlerden biri. Bu anıt, onun Trujillo'daki memleketine olan bağını simgeliyor. Sanki burada meydanı koruyor ve geçmişin hikayelerini canlı tutuyor gibi.

Plaza Mayor'un etrafında, fatihlerin bizzat inşa ettiği görkemli saraylar ve evler sıralanıyor. Örneğin Palacio de la Conquista, o dönemin zengin ve etkili ailelerinin ne kadar güçlü olduğunu gösteriyor. Buradaki San Martín Kilisesi ise şehrin derin dini geleneklerini anlatıyor.

Biliyor muydunuz, Trujillo 1232 yılında Kastilya Kralı III. Ferdinand tarafından fethedilmiş? Bu da şehri, İber Yarımadası'nın yeniden fethi sürecinde önemli bir yer yapıyor. Ayrıca Trujillo ismi, daha eski kökleri olan Roma yerleşimi Turgalium'dan geliyor; hatta Kelt kökenleri bile var.

Eskiden burada hayatın nasıl canlı olduğunu bir düşünün: Tüccarlar, yolcular ve yerel halk meydanda buluşur, mallarını ve haberlerini değiş tokuş eder, şenlikler yapar ve hareketliliğin tadını çıkarırlardı. Bugün Plaza Mayor sadece tarihî bir yer değil; barları, restoranları ve küçük dükkanlarıyla canlı bir buluşma noktasıdır.

Devam etmeden önce bir kez daha etrafınıza bakın ve düşünün: Eğer bu duvarlar konuşabilseydi, kaç tane hikaye anlatırdı? Plaza Mayor sadece bir meydan değil—Trujillo’nun büyüleyici geçmişine sizi doğrudan götüren yaşayan bir tarih parçasıdır.

Trujillo Şehir Müzesi

Şimdi Trujillo'nun tarihi şehrinin tam kalbinde, Şehir Müzesi'nin önündeyiz. Hiç Trujillo'nun 'Fatihlerin Doğduğu Yer' olarak anılmasının nedenini düşündünüz mü? İşte tam da bu bölgede, 16. yüzyılda pek çok fatih Yeni Dünya’ya doğru yolculuklarına başladı — bu dönem, hem İspanya hem Amerika'nın tarihini derinden etkiledi.

Müze, bölgenin tarihine ve kültürüne derinlemesine dalabileceğiniz bir mekan. Sadece eski eserleri görmekle kalmaz, aynı zamanda burada yaşamış ve şehri şekillendirmiş insanların hikayelerini de anlatır. Düşünün, o zamanlar bu surlar Orta Çağ yaşamına ve İspanyol genişlemesinin ilk dönemlerine tanıklık ediyordu.

Müzenin hemen yanında, etkileyici saraylar ve tarihi yapılarla çevrili ana meydan, Plaza Mayor bulunuyor. Burada adeta tarihin nabzını hissedebilirsiniz. Şehir o zamanlar nasıl korunuyordu diye merak ediyorsanız, 13. yüzyıldan kalma bir Müslüman kalesinin kalıntıları üzerine inşa edilmiş Trujillo Kalesi’ne bakmalısınız.

Biliyor muydunuz, Trujillo aslında 10. yüzyılda Mağripliler tarafından kurulmuş? Bu uzun tarih, şehri farklı kültürlerin ve dönemlerin buluştuğu büyüleyici bir yer haline getiriyor. Burada gördüğünüz Orta Çağ mimarisi, o dönemin canlı bir kanıtı niteliğinde.

Bir de ipucu: Çok yakınlarda bulunan Santa María la Mayor Kilisesi’ni mutlaka ziyaret edin. Bölgenin dini mimarisinin etkileyici bir örneği olan bu yapı, tarihi atmosferi tamamlıyor.

Peki, Trujillo Şehir Müzesi’ni bu kadar özel kılan nedir? Sadece tarih dolu bir yer değil, aynı zamanda geçmişi yakından deneyimleyip bu şehrin bugünkü haline nasıl geldiğini anlamanıza olanak tanıyan bir mekan. Daha derinlere inmeye ve surların ardındaki hikayeleri keşfetmeye hazır mısınız?

Cadde Evi

Şu anda Trujillo'nun Plaza Mayor meydanındaki en dikkat çekici binalardan biri olan Cadde Evi'nin önündeyiz. İsmi bile merak uyandırıyor: "Zincir Evi" – peki bu zincir tam olarak neyi temsil ediyor? Girişin üzerindeki gerçek bir zincir var; bu sadece süs değil, çok özel bir anlam taşıyor. Bu zincir, Kral II. Felipe'nin 1583 yılında bu eve tanıdığı sığınma hakkını simgeliyor. O zamanlar burası, sığınanların korunacağı güçlü bir işaretti.

Bina 16. yüzyılda Rönesans tarzında inşa edilmiş. Chaves-Orellana ailesinin konutuymuş; bu etkili aile sadece burada yaşamıyor, aynı zamanda arazilerini de yönetiyormuş. Şu gördüğün cephe, 19. ve 20. yüzyıllarda restore edilmiş, ancak ne yazık ki daha önce meydana açık olan en üst kattaki orijinal açık galeri kaybolmuş. Buna rağmen, ev hala geçmiş zamanların büyüsünü ve havasını taşıyor.

Saraya bitişik olan kuleyi fark etmişsindir – buna Alfiler Kulesi denir. Başlangıçta şehir duvarının bir parçası olan savunma kulesiydi ve 2004 yılında restore edildi. Günümüzde Trujillo tarihini keşfetmek için bir merkez olarak kullanılıyor. Bu mekan, şehir tarihi ile mimarinin ne kadar iç içe olduğunu gösteren etkileyici bir yer.

Cadde Evi şu anda bir müze değil, canlı bir mekan: Burada geleneksel Extremadura mutfağı sunan bir restoran ve konforlu konaklama imkanı sunan bir hostel var. Böylece tarih, modern hayatla iç içe geçiyor – eğer burada mola vermek istersen harika bir deneyim seni bekliyor.

Hiç düşündün mü, bu kadar tarihe ev sahipliği yapan bir evde yaşamak nasıl bir duygu olurdu? Cadde Evi güç, koruma ve değişim hikayesini anlatıyor – ve eğer Plaza Mayor’da dolaşıp atmosferin tadını çıkarırsan, bu tarihin bir parçası olmaya davet ediyor.

Orellana-Pizarro Sarayı

Bu etkileyici Rönesans sarayına bir göz atın: Orellana-Pizarro Sarayı. 16. yüzyılda inşa edilen bu yapı, İspanya tarihinin en ilginç ailelerinden biri olan Orellana-Pizarro ailesiyle yakından bağlantılıdır. Hiç merak ettiniz mi, kaşiflerin ve fatihlerin dünyayı değiştirdiği bir dönemde yaşamak nasıl bir şeydi? Bu sarayın yapımcısı Juan de Orellana-Pizarro, sadece Trujillo'nun önemli bir şahsiyeti değil, aynı zamanda İnka medeniyetinin merkezi olan Peru'daki Cuzco şehrinin ilk belediye başkanıydı. Ünlü Peru fatihi Francisco Pizarro'nun da akrabasıydı. Bu da burayı İspanya ile Yeni Dünya arasında gerçek bir bağ haline getiriyor.

Saray, ailenin Orta Çağ’dan kalma bir kalesinin temelleri üzerine inşa edilmiştir; ön cephedeki iki dikdörtgen kule hâlâ bu döneme ait izler taşır. Bu kuleler 14. ve 15. yüzyıllardan kalmadır ve yapıya özel bir hava katar. Rönesans tarzındaki balkon, kulelerden birinde dikkat çeken bir detaydır ve burada mimari ile aile tarihinin nasıl harmanlandığını gösterir. Dikkatle bakarsanız, ana kapıda Orellana ailesinin arma sembolünü, güç ve geleneğin simgesini görebilirsiniz.

İçeride, şık bir korkulukla çevrili kare bir avlu sizi karşılar. Burada Orellana ve Pizarro ailelerinin armaları, onların tarihlerini ve etkilerini yansıtır. Özellikle dikkat çekici olan, sizi üst katlara çıkaran granit spiral merdivendir; bu, bugün bile hayranlık uyandıran mimari bir başyapıttır. Avlunun altında, yağmur suyunu toplamak için kullanılan bir sarnıç bulunur, bu da su temininin zorluk yaşandığı bir dönemin zekice çözümü olarak göze çarpar.

Ünlü yazar Miguel de Cervantes'in 1582’de bu sarayı ziyaret ettiğini biliyor muydunuz? Portekiz’den Madrid’e yolculuğu sırasında burada mola verdi; bu küçük ama özel an, buranın kültür açısından ne kadar önemli olduğunu gösterir.

Bugün Orellana-Pizarro Sarayı sadece tarihi bir bina değil, aynı zamanda canlı bir mekandır: Burada bir dini cemaatin ana merkezi ve bir okul yer alır. 1989 yılında saray, İspanya'nın ulusal öneme sahip kültürel mirasları arasına dahil edilmiştir; bu da tarih ve miras açısından önemini vurgular.

Burada tamamen tarih ve kültürün, güç ve keşiflerin iç içe geçtiği bir atmosferde duruyorsunuz; bu bina kendisi bile tarihin bir parçasıdır. Sizce bu sarayın duvarları hangi diğer hikayeleri anlatıyor olabilir?

Loading...

LOCOVOX uygulamasını zaten yükledin mi?

İçeriği bildir